10 Mayıs 2014 Cumartesi

Genç zamanın çileli öyküsü (olgunluk dönemi)

Hayat beni boğma noktasına geldiğinde,ben hep kaçmayı seçtim.Kaçarak hep bir şeylerden kurtulabileceğimi düşündüm.Şehir değiştirerek,yeni insanlara karışarak içim de ki fırtınayı durdurabileceğimi düşündüm.Aslında mücadele etmek yerine,kolaya kaçmak da denebilirdi buna.Hayat yuva kurmaktan ve kariyerden ibaretse en basiti çalıştığım yerde bile sabretmek yerine zirveye giden yolu pes ederek ve bunalmışlığın sonucunda kaçmak da buldum.Belki de bu yüzden hiçbir şeye sahip olamadım.Hep yarım kalmışlıklar var elimde hiçbir işe yaramayan yarım bir hayat.Ne yuvamı kurabildim ne de zirveye giden yolu tamamlayabildim.Gerçi o zirve benim hayallerimin tamamen dışındaydı.Benim içimde ki fırtına sahip olduğum hayatın değil,tamamıyla yaşamak istediğim hayal dünyamın zirvesiydi.Sahip olmamın mümkün olmadığı hatta sahip olduğumda ne yapacağımı bile bilmediğim hayaller ve zirvesiydi.Son bulmadı istekler,gerçekleşmeyen ukdeler hep beni rahatsız etti,iç huzursuzluğumun kaynağı oldu,en yakınlarımın bile anlayamadığı,anlam veremediği en kötü sonuçları doğurdu.Anlaşılamamak...Zaman hızla aktı,akıyor ve yaş geçiyor,yaş geçtikçe olgunlaşmak güzel ama ölüme bir adım daha da yaklaşıyor olmak,hele ki gerçekleştiremediğim hayallerimde,geçmişin pişmanlıkları ve geleceğin ''ha olursa''diye verdiği umutla birleşince bu dünya cehennemi aratmıyor.Ben hayatı hiç boş veremedim,hep ciddiye almam gerektiği gerek insanlar tarafından gerekse geçim sıkıntısı denen illet yüzünden bana hep hatırlatıldı.Tabiki her şey dört dörtlük olamazdı ama çabalarımın sonucu da her seferinde böylesine sonuçsuz kalamazdı,kalmamalıydı.Her hüsran deliliğe atılan bir adım olarak ömrümde yer aldı.Kimi zaman delilik eşiğini de gördüğüm oldu ,kimi zaman ölümün eşiğini de.Ama yaşamak için hep bir sebebim oldu,kendi yuvamı kuramamış olsam da babamdan kalan annem ve kardeşlerim en büyük sebepti,yaşam amacımı oluşturan 3 sebep.Aynı zamanda öğrendiğim en acı da gerçek,çünkü ne olursa olsun kendi hayatını kuramamak için hiçbirşeyin bahanesi olamaz,babandan kalan aile emanetlerin de dahildir buna.Çünkü yeri geldiğinde onlar kendi çıkarları ve kendi istekleri doğrultusunda yaşamayı seçer ve yalnız kalan yine sen olursun.Yalnız kalan,yalnızlık,ne soğuk ve ürkütücü bir kelime.Doğumdan sonra öyle alıştırılıyoruz ki birlerinin varlığına yalnız kalmak en büyük korkumuz haline geliyor.Bu dünya da öyle değil mi zaten birilerinin kurduğu düzen ve kurallar çerçevesi,şu 3 günlük dünyada amaçlar ve insanlar böyle olmamalı,Allah bizi bu mücadele için yaratmış olamaz ama birilerinin koyduğu düzende ilerlemek zorunda olduğumuzdan hep sıkıntı ve geçimle bitmek zorunda olan bir dünya.Sorguladığım çok şey var kafamda,bitmeyen sorular,sesler hele ki ''ne yapacağım'' sorusu hiç çıkmıyor aklımdan ve beni delirtmeye yetiyor.Yapmak istediklerim belli ama çıkış noktası yok,nasıl ulaşacağımı bilmemek koyuyor bana.Bu dünya bana fazla ağır ya da ben bu dünyaya göre değilim,hep birşeylerin yükü ya da sıkıntısı altında olmak yarın ''ne olacak'' düşüncesi beni bunalıma sokuyor.Bunun için mi doğdum,Allah beni bunu için mi yarattı?Olamaz,olmamalı.Bu dünya bir geçiş yolu doğumla başlayan ölümle biten,öldüğümüzde bir yere varmak zorunda olduğumuz o varış noktasına giden geçiş yolu.Ömür denen şey,kiminin kısa kiminin uzun,ama neye göre kime göre.Kelebeğin ömrü 15 gün ama sana bana göre.O ömre belki de senden benden çok daha fazla şey sığdırıyordur. En azından mutlu ölüyordur belki de.Meraklıyım,hayat denen bu filmin sonu,nereye varacak merakım olmasa,belki de son buldururdum hayatımı.Ama sürprizleri de severim,hiç iyisiyle karşılaşmış olmasam da,en azından mutlu ölmek için beklemeyi tercih ederim eceli.Mutsuzlukla geçirilen bir ömrün,buhran sonrası bir intiharla sona ermesi bana göre degil,kimseye göre de olmamalı,bu hayata karşı tamamen mağlubiyet olur ve ben yenilgileri sevmem...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder